Anu

Painfully

Well-Known Member
Anu

Anu Sümer mitolojisinde ve daha sonraları Asurlular ve Babilliler tarafından tapılan bir gökyüzü tanrısı. Cennetin yıldızların ruhların cinlerin ve tanrıların tanrısıdır.[1]

Sümerlerin dini çok tanrılı bir dindir. Bu tanrılar iki gruba ayrılır. Birinci grup tanrılar bütün Sümerlerin ortak tanrılarıdır. Bunlardan en önemlileri gök tanrısı Anu yer tanrısı Enlil ve denizler tanrısı Enki'dir. Büyük tanrıların dışında bütün memleketlerde ibadet edilen görev ve nüfuzları farklı olan başka tanrılar da vardı.[2][3] İkinci sınıf tanrılar ise her kent-devletin kutsal saydığı ikincil site tanrılarıydı.[4] Örneğin Sippar kentinin de tanrısı olan güneş tanrısı Şamaş Ay tanrısı Sin çoban tanrısı Dummuzi ya da Tammuz bolluk bereket doğa ve cehennem tanrıçası İştar ya da Sümerler'in dilindeki adıyla İNANNA bu tanrıların önde gelenleri arasında yer almaktaydılar.[2][3]

Sümerlerin dinsel inançları tamamen bu dünyalık olup ölümden sonraki hayat olanları ilgilendirmez. Onlar için cennet de cehennem de bu dünyada yaşanır.[4]

Sümer dilinde tanrı anlamında kullanılan sözcük dingir'in en eski anlamı bir gök epifanisidir: "parlak ışık saçan".[5] "Tanrı" sözcüğünü ifade eden ideogram (dingir olarak okunur) "göğü" tanımlayan ideogramla (ana anu olarak okunur) aynıdır. Başlangıçta bu grafik işaret bir yıldız hiyeroglifiydi; an(a) an(u) biçiminde söylenince hiyeroglif uzayın aşkınlığını ifade etmektedir: "yüce yüce varlık”.

Kısa bir süre içinde bu hiyerofaniler soyut tanrı düşüncesinden (dingir) uzaklaşıp kişileştirilmiş bir tanrı düşüncesi etrafında yoğunlaştılar: Anu. "Anu"nun sözcük anlamı "gök"tür ve IV. Bin yıldan önce ortaya çıktığı düşünülmektedir.[6]

An ismine referans olabilecek en eski yazın Hindistan'ın klasik yazın dili olan Sanskritçe'dedir. Sanskritçede Anu atom ve molekül kelimelerini de içeren pek çok anlama gelir. Aynı zamanda sonra birlikte benzer her vb kelimeleri de karşılar. Sümer mitolojisinde bir tanrının ismine de karşılık gelmektedir. Bu tanrının ismi “yüksek olan” anlamına gelir ve dünyanın üzerindeki atmosferik katmanların tanrısıdır—fırtına tanrısı Adad gibi. Hammurabi'den önceki eski Babil döneminde Anu göklerin tanrısı olarak adlandırılıyordu ve bu sebepten onun adı gök ile eş anlamlı hale geldi. Bazı durumlarda Anu kelimesinin gök anlamına mı yoksa tanrı anlamına mı geldiği belirsizdir. Bu durumdan da anlaşılabileceği gibi evrende gözlemlenen ilahi güçleri üçlü sembol ile gök toprak ve su olarak üçleme yapmak üçüncü binyıldan önceki düşünce şeklinin bir sonucudur. Anu göklerin Bel (Marduk) toprağın ve Ea da suyun kontrolünü elinde tutan tanrılar olarak ortaya çıkmıştır.[7]

Babilonya mitolojisine göre başlangıçta evrenin tatlı su okyanusu Apsu ile tuzlu su okyanusu Tiamat'ın dışında başka hiçbir şey bulunmuyordu. Bu iki şeyin birleşmesinden de Tanrılar var olurlar. İki Tanrı çifti Lahmu ile Lahumu'nun birleşmesinden Anşar ile Kinşar yani gökyüzü ile yeryüzü meydana gelir. Anşar ile Kinşar ise Gök-Tanrı Anu ile toprak ve su Tanrısı Nudimmud'u yani Ea'yı diğer adıyla Enki'yi dünyaya getirirler.[8][9]

Sümer inanışına göre başlangıçta gök ile yer birdi. Daha sonra gök ile yer tanrılar tarafından ayrılmıştır.Sümer inanışında evrenin kökeni şu şekilde açıklanır:
Başlangıçta ilksel deniz vardı; kökeni veya doğuşu konusunda bir şey söylenmemektedir Sümerliler onu her zaman varmış gibi düşünmüş olabilirler.
İlksel deniz gök ile yerin birliğinden oluşan kozmik dağı vücuda getirdi.
Tanrılar insan biçiminde kişileştirildiğinde Anu (gök) eril Ki (yer) dişildi. Onların birleşmesinden hava tanrısı Enlil doğdu.
Hava tanrısı Enlil yerden göğü ayırdı ve babası Anu göğü ele geçirirken Enlil annesi Ki'yi yeri ele geçirdi. Enlil ile annesi Ki'nin birleşmesi- tarihsel devirlerde Ninmah "yüce kraliçe" Ninhursag ("kozmik dağın kraliçesi"; Nintu "doğurgan kraliçe" gibi çeşitli adlar verilen tanrıçayla özdeşleştirilmiş olabilir- evrenin düzenlenmesini insanın yaratılışı ve uygarlığın kuruluşunu başlattı.[10]

Bu konu aşağıdaki "Gılgamış Enkidu ve Ölüler Diyarı" adlı Sümer şiirinin giriş bölümünde şöyle anlatılmaktadır:

Gök yerden uzaklaştıktan sonra Yer gökten ayrıldıktan sonra İnsanın adı konduktan sonra Anu göğü ele geçirdikten sonra Enlil yeri ele geçirdikten sonraEreşkigal Kur'un ödülü olarak ele geçirilip götürüldükten sonra O denize açıldıktan sonra Baba Kur'a doğru denize açıldıktan sonra Enki Kur'a doğru denize açıldıktan sonra; (Kur) krala ufak taşlar fırlattı Enki'ye koca taşlar fırlattı; Onun küçük taşları el kadar taşlar Onun koca taşları... kamışların taşları Enki'nin gemisinin omurgası Saldıran kasırgaya benzeyen savaşta yenildi; Krala karşı geminin serenindeki sular Kurt gibi yutuyordu Enki'ye karşı geminin ardındaki sularAslan gibi vuruyordu.[11]

Şiiiden anlaşıldığı üzere başlangıçta bütün olan gök ve yer birbirlerinden ayrıldı ve böylece insanın yaratılışı buyuruldu. Ardından gök tanrısı Anu göğün yer tanrısı Enlil de yerin hakimi oldular.[12]


Anu gökte bir tahtta oturur hükümdarlığın tüm nitelikleriyle donanmıştır: krallık asası hükümdarlık tacı başlık baston. Tam bir hükümdardır ve krallığının işaretleri mutlak egemenliğinin kaynağı ve güvencesidir; kral gücünü simgesel olarak Anu'dan alır. Bu nedenle yalnızca hükümdarlar Anu'nun adını anabilirler sıradan insanlar tanrının adını anamazlar. “O tanrıların Babasıdır” (aba ilanı) ve "Tanrıların Kralıdır". “Baba” olarak adlandırılmasının nedeni ailevi bir bağ kurulmasından çok hükümdarlık yetkisini vurgulamaktır.

Hammurabi kanunlarında "Anunnakilerin Kralı" olarak anılır ve en çok kullanılan sıfatları: "gök tanrı" "gök baba" “gök kral”dır. Krallık gökten inmiştir. Yıldızlar onun ordusudur çünkü Anu evrensel hükümdar olarak savaşçı bir tanrıdır.[6]

Anu Sümer mitolojisinde ve daha sonra Asur ve Babil mitolojilerinde gökyüzü tanrısı cennetin tanrısı takımyıldızların efendisi tanrıların kralı olarak adlandırılır ve göksel katmanların en üstünde oturur. Suç işleyenleri yargılayacak güce sahip olduğuna ve kötülükleri yok etmek için asker olarak yıldızlar yarattığına inanılırdı. Anunnakunun (aynı zamanda Anunnaki olarak da anılır) babasıdır. Sanat eserlerinde bazen çakal olarak resmedilir. Çoğu zaman onun simgesi olarak kullanılan taç bir çift sığır ya da boğa boynuzu ile resmedilir.

Mezopotamya tanrı panteonundaki en eski tanrıdır ve üç büyük tanrı olan gökyüzü tanrısı Enlil ile su tanrısı Enki ile beraber üçlemenin bir parçasıdır. Sümer'in kral Sargon tarafından Akkadlılar tarafından işgal edilmesinden sonra Akkadlılar tarafından Anu olarak adlandırılmıştır. Üç büyük tanrıdan oluşan üçlemenin ilk figürü olamsına dayanarak Anu tanrıların ilk kralı ve babası olarak saygı görmüştür. Anu görünür bir şekilde Uruk ile özdeşleşmiştir. Bu şehrin Anu kültünün orjinal merkezi olduğuna inanmamız için çok geçerli sebepler vardır. Bu doğruysa Uruk tanrıçası İnanna (ya da İştar) bir zamanlar onun eşi olmuş olabilir.[7]

Sümerler'de Mısır'ın aksine hiçbir yönetici Tanrı ile özdeşleşmemişti... Ama her tanrının bir halkı olduğu inanışı hakim halde kaldı. Burada tüm kentler birbiri karşısında eşittir. Bu eşitlik her birinin belli bir tanrının hizmetkarı olması ölçüsünde gerçekleşir. Bir kentin tüm nüfusuna "x tanrısının" halkı denilmekteydi.. İnsan biçimli ve karakterliydi Tanrılar... Yemek yemek nesil yaratmak ailesini geçindirmek vb. gibi çok sayıda insanî özellikleri vardı...

Anu başlangıçta merkezi Erek'in etkin gücüyle paralel olarak önemli bir tanrı iken ilerleyen zaman dilimi içerisinde gücünden önemli oranda yitirdi.[13] Tanrıların bu kudretten düşme keyfiyeti efsanelerde şöyle anlatılır. Dünya hükümdarlığına sırasıyla Anu Enlil ve Marduk geçmiştir. Saltanat hükümdarlık sembollerinin elden ele geçmesiyle vuku bulur. Fakat gök tanrısı Anuyalnız dünya hükümdarlığından çekilmez; tamamiyle iktidar mevkiinden uzaklaşıp tekaütte olur. Anu'nun yerine birçok defalar andığımız gök sahibesi genç kahraman kadın tanrı İştar geçer.[14]

Müminler artık daha çok Marduk'a veya yıldız tanrılarına İştar'a ve özellikle de Şamaş'a başvurmaktadır... Tanrıların “ışıltılı” niteliği güçlenir: Özellikle dehşet saçan ışıma güçleriyle kutsal bir korku uyandırırlar. Işık tanrısallığın en mükemmel vasfı olarak görülür ve kral da tanrılık durumunu paylaştığı için o da ışıklar saçar.​
 
Üst