Psikolojide Kavramlar

Painfully

Well-Known Member
Psikolojide Kavramlar

Algıda Seçicilik

Algıda seçicilik insanın algı sürecinde aktif bir rol oynadığı görüşü çerçevesinde ortaya atılmış bir kavramdır. Kavram insanın algı sürecinde pasif olmadığını algı objesini fotoğraf gibi algılamadığını görmek istediği gibi gördüğünü yeni verileri mevcut kategorilerine uydurduğunu önyargı ve stereo-tiplerinden etkilendiğini önceki tutum ve görüşlerini destekleyici enformasyonlara duyarlı olduğunu ve benzeri hususları ifade etmektedir.
Seçici algı konusu pek çok kez laboratuvar ortamında ve gerçek yaşamda incelenmiştir. Örneğin Bruner ve Postman (1949) oyun kanlarıyla düzenledikleri deneyde bazı kartları hatalı bir renkle boyayarak örneğin kırmızı sinek dörtlüsü sunmuşlar ve deneklerin bu tür kartları sunuluşlarından farklı algıladıklarını (örneğin siyah sinek dörtlü veya kırmızı kupa dörtlü gibi) saptamışlardır.
H. Cantrill'in II. Dünya Savaşı öncesindeki kitle paniği incelemesi de klasik bir çalışma olarak anılabilir. Cantrill savaş öncesi radyodan yayınlanan ve dünyanın Marslılar tarafından işgalini konu alan radyo piyesine insanların tepkilerini araştırmıştır. Piyesi radyo haberleri olarak algılayan ve Marslıların saldırısını gerçek sanarak sokaklara dökülen pek çok Amerikalı kendileriyle yapılan görüşmelerde şu tür ifadelerde bulunmuşlardır:
1) Pencereden baktım cadde arabalarla doluydu; insanların kaçmakta olduğunu düşündüm
2) Pencereden baktım; sokakta hiç bir araba yoktu; bir yerlerde trafiğin tıkandığını düşündüm
3) Pencereden baktım herşey eskisi gibiydi; Marslıların henüz bizim sokağa gelmediğini düşündüm gibi.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Algısal Belirginlik

Algısal belirginlik (saliency) uyaranların kendi bağlamı içinde dikkati çeken bir niteliğidir. Kognitif işlemlerde bir durumun bazı yanları daha çok dikkate alındığında benzer durumlarda tercihen tekrar ele alınması beklenir bu yanlar algısal olarak belirgin (salient) veya rölyefli olarak nitelenir.
İnsanlar da kendi çevrelerinin bağlamı içinde rölyefli olabilir. Örneğin bir grupta farklı bir etnik gruptan olan kişi veya bireyin algı alanında Öne çıkan kendini dayatan biri algısal planda daha kabarmış baskın ya da yüksek rölyefe sahip durumdadır.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Algısal Değişmezlikler

İnsan algısında nesne algılamaya ilişkin kuvvetli eğilimin yanı sıra büyük bir istikrarlılık (stability) vardır. Bir adamın boyu size doğru yaklaştıkça değişiyor gibi görünmez halbuki gözün ağtabakasına (retina) düşen imge gittikçe büyümektedir. Tabak bir açıdan bakıldığında çembere diğer açıdan bakıldığında elipse benzemez; halbuki ağtabakaya düşen imgeler bunlardır.
Pencerenin önünde durduğunuzda bunun ağtabakadaki imgesi dikdörtgen şeklindedir; yandan baktığınızda ise imge bir yamuk şeklini alır. Ancak siz pencereyi dikdörtgen olarak görmeye devam edersiniz. Bütün bu değişik durumlar nesnenin daha önce öğrenilmiş olan nitelikleriyle görüldüğünü örneklemektedir. Fiziksel uyarımdaki farklılıklara rağmen nesnelerin görüntüleri algı düzeyinde değişmez kalır. Bu tür istikrarlılığa algısal değişmezlik (perceptual constancy) denir.
Şekil Değişmezliği
Yukarıda verilen tabak ve pencere örnekleri şekil değişmezliği (shape constancy) ilkesiyle ilgilidir. Ne olduğunu bildiğimiz bir nesnenin şekli ne taraftan bakarsak bakalım hep aynı kalır. Diğer bir deyişle; değişik açılardan bakılan aşina (familiar) nesneler şekilleri bakımından değişmez olarak algılanır. Burada önemli olan aşinalıktır veya nesnenin neye benzemesi gerektiği konusundaki bilgimizdir. Herhangi bir nedenden ötürü nesneyi tanıyamamamız halinde şekil değişmezliği söz konusu olamaz.
Büyüklük Değişmezliği
Nesne uzaklaştıkça bunun ağtabakadaki imgesi gittikçe küçülür. Halbuki normal olarak insanlar nesneleri hep aynı büyüklükte görürler. Bu olaya (phenomenon) büyüklük değişmezliği (size constancy) denir. Bu değişmezlikte iki etkenin etkisi vardır. Bunlardan ilki şekil değişmezliğinde de söz konusu olan nesnenin aşinalığı veya kişinin nesnenin niteliği konusunda daha önce öğrendikleridir. Bir erkek erkek olarak algılanmışsa; bizden ne kadar uzakta olursa olsun boyu değişmez bir biçimde algılanacaktır. Bir diğer etken uzaklıktır (distance).
Eğer bir nesne aşina değilse veya herhangi bir büyüklükte olabiliyorsa örneğin bir sayfa veya kaya gibi büyüklük değişmezliği ancak nesnenin ne kadar uzakta olduğu bilinerek korunabilir. Bu durumda uzaklık ipuçları önem kazanır. Eğer bir derinlik ipucu şekilde olduğu gibi yapay olarak değiştirilmişse büyüklük değişmezliği kaybolur. Şekilde büyük zarf daha uzakta ve bu nedenle de daha "büyük" gibi görünmektedir; gerçekte ise bu zarf "küçük" zarftan daha yakındadır. Bu hilenin nasıl sağlandığı şeklin açıklamasında anlatılmaktadır.

Büyüklük değişmezliği derinlik ipuçlarının tersine bir etki vereceği şekilde değiştirilmesiyle ortadan kalkmıştır. Bu zarflar aynı büyüklüktedir ve gerçekte "büyük" zarf "küçük" zarftan çok daha yakındadır. Daha uzakta olarak görülmesinin nedeni; bunun gri kartın gri kartın da "küçük" zarfın arkasında gibi görünmesidir. Fakat gerçekte gri kart iki zarf arasında değil bunların arkasındadır. "Büyük" zarfın köşesi kesilmiş olduğu için bu kart "büyük" zarfın önünde gibi görünmektedir. (Fundamental Photographs.)
Parlaklık Değişmezliği
Algısal değişmezlik parlaklığın algılanılışı için de geçerlidir; nesnelerin beyazlık grilik veya siyahlık dereceleri algısal düzeyde değişmezlik gösterir. Parlaklık değişmezliği (brightness constancy) nesnenin üzerine düşen ışık miktarından bağımsızdır insanlar örneğin kömürü ay ışığında da parlak güneş ışığı altında da siyah olarak görürler; aynı koşullarda kar ise daima beyaz olarak görülür. Bu olayın nedeni; algılanan parlaklığın parlaklık açısından nesnenin zemine olan oranına bağlı olmasıdır. (Wallach 1963). Normal hallerde bu oran aydınlatma koşulu ile etkilenmeksizin hep aynı kalır. Işık miktarının azaltılması veya çoğaltılması nesne ve zeminin her ikisini de daha parlak veya daha mat yapar; böylece insanlar nesnenin parlaklığını değişmez biçimde algılarlar.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Algısal Kabartma

Algısal kabartma veya görünür kılma kavramı (pregnance) Moles'ün terimleriyle belirsiz olguları anlamaya çalışan bir araştırmacının ilgilendiği olguyu çerçevelemesini ve böylece hatları az çok belirli bir biçim oluşturmasını ifade etmektedir.
Algısal kabartma kavranmaya çalışılan gerçekliğin bir fon-fıgür durumuna başka şeylerle kontrast haline konulmasıyla benzerlik göstermektedir ve bu anlamda kimlik algılarında önemli bir işleve sahiptir. Bu bağlamda algısal kabartma kişilere kolektif kimliklerini grup aidiyetlerini hatırlatmak ve bunun bir adım daha ötesinde karşıt gruplarını ötekini düşünmelerini ve bununla ilgili bir şeyi tartışacaklarını söylemek gibi yollardan yapılmaktadır.
Yapılan bazı deneysel çalışmalarda kişilere doğrudan kendilerini tanımlamaları söylenerek alınan kimlik tanımları ile kolektif kimlikleri hatırlatılarak alınan kimlik tanımlarının farklılaştığı görülmektedir.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Alt Mantıklar

Günlük düşünce ve metin analizlerinde sıklıkla kullanılan alt-mantıklar (infra-logics) terimi formel mantık sınırları dışında kalan düşünce tarzlarına işaret etmektedir. Klasik formel mantık düzeni bir bütünün öğelerinin çelişmezlik üçüncü halin olamazlığı iç tutarlılık gibi ilkelere dayalı bir şekilde birleştirilmesini öngörmektedir.
Bu anlayış insanı bir tür 'akıl yürütme makinesi'ne indirgemektedir. Oysa insanın düşünce yolları bu katı çerçeveye sığmamaktadır. Alt-mantıklar insanın formel mantık dışında kalan tutarlılık ve çelişmezlik kaygısı taşımayan dolayım-sız keyfi düşünce sistemleridir.
Alt-mantıklar yaratıcılık bakımından da önem taşımaktadır. Zira yaratıcı bireylerde bir tür ilham anları olarak nitelendirilen keşif anları çoğu kez çeşitli öğeleri alışılmışın dışında birleştirme bağlantılandırma çağrışım zincirine sokma şeklindeki düşünsel etkinliklere dayanmaktadır. Keşif veya bulgular önce tutarsız ham işleme tabi tutulacak bir yapı halinde ortaya çıkmaktadır.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Alter Ego

Aslında psikanalitik vokabülere ait olan alter ego terimi sosyal psikolojide psikodrama benlik ve/veya kimlik analizleri alanında da kullanılmaktadır. Alter ego kısaca diğer-ben yardımcı-ego bana benzeyen bir başkası olarak tanımlanabilir.
Moscovici'ye (1984) göre Alter ile Alter Ego sosyal ilişkilerde Diğeri'ni tanımlamanın iki tarzını ifade ederler. Bu çerçevede ya bize benzeyen bir Diğeri yani Alter Ego ya da farklı bir Diğeri yani Alter söz konusudur. Bunlardan her biri farklı olgulara gönderir; bir bakıma çeşitli araştırma yaklaşımları ve teoriler bu "alter"i kavramsallaştırma tarzlarına göre farklılaşırlar. Gruplara ilişkin araştırmaların çoğu onu bir "alter ego" olarak ele alırlar.
Psikodramada veya rol oyununda katılanlara diğerinin tutumunu yansıtması kendilerini onun yerine koyması söylenir ve bundan sonra cereyan edenler oyuncunun diğerinin tutumunu içleştirme kapasitesine göre değerlendirilir. Aynı şekilde konformiteye ilişkin araştırmalarda her bireyden kendini kendine benzer biriyle veya benzemek istediği biriyle karşılaştırması istenir.
İlke olarak ne kendine Özgü pozisyonları ne de görüşü olan sapkınların iktidarı elinde tutanlara veya çoğunluk bireylerine bakarak kanaatlerini oluşturdukları davranışlarını bunlara göre ayarladıkları kabul edilir; sapkınlar bu imtiyazlı alter-egolara benzemek için uymaktadırlar. Bazı araştırmalar ise kısaca "alter'i dikkate alırlar.
Azınlık veya bireyin kendine özgü görüşlerini ifade ettikleri yenilik olgusuna ilişkin araştırmalar böyledir. Bunlarda birey veya azınlık normu ya da Ortodoksluğu temsil eden bir otorite veya çoğunlukla çatışırlar. Bu birey veya azınlığın aradığı şey özel kimliğin ve açık bir farkın tanınmasıdır. Demek ki bu iki temel psiko-sosyal mekanizma (sosyal karşılaştırma ve sosyal tanınma) sosyal alanda diğerini algılamanın iki tarzıdır.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Alterite

Alter (diğeri) sözcüğünden türetilen bu terim bir kişinin kendisinden bir başkasının salt varlığını ifade etmektedir. Bireyin diğeriyle ilişkisi başlangıçtan itibaren çalışmalı bir nitelik taşımaktadır. Diğeriyle karşılaşma bireysel kimliğin oluşumunda en kritik anlardan biridir.
Nitekim bazı yazarlar (Hesnard vb.) gelişim sürecinde Biz'in Ben'den önce olduğunu ve Biz'den Ben'e geçişte daima bir alterite'yi varsaymaktadır. Zira alteritesiz insan ilişkisi bir kaynaşmaya/erimeye dönüşecektir; diğeriyle karşılaşma olmazsa özerklik gerçekleştirilemez; imkânsız olur ve tekilleşme yönündeki bireysel kimlik ütopya olarak kalır (kolektif kimlik peşinde koşan gruplar düzeyinde Öteki'nin icadı bu gereği karşılayan bir strateji olarak nitelendirilebilir).
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Alttan Gelen Etki

İzlenim oluşumunda belirli bir hedef kişi hakkında genel olarak mevcut şema veya kategori kullanılmakta ve hedeften gelen enformasyonlar bu şema doğrultusunda (top down) işlenmektedir. Ancak bu şema veya kategori yeterli olmadığında alt kategoriler oluşturulmaktadır.
Örneğin politikacılar hakkında olumsuz içerikli şemalara sahipken bir politikacı hakkında 'dürüst' ve 'tutarlı' olduğu şeklinde enformasyonlar aldığımızda "o dürüst ve tutarlı bir politikacıdır" yargısını oluşturabiliriz. Alt kategorizasyon hem şematik hem de özel enformasyonların birlikte kullanımını mümkün kılmaktadır.
Ancak alt kategorizasyon yapılamadığında bazı hallerde hedefin özellikleri ağır basmakta yeni enformasyonların entegrasyonuna gidilmektedir. Bu olguya 'alttan gelen etki' (bonom up) denmektedir (Fiske ve Neuberg 1990).
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Analojik İletişim

Palo Alto Ekolü'nün kişiler arası iletişimde (kullanılan enformasyonun kodun ya da işaretlerin türüne göre) ayırtettiği iki iletişim tarzından biridir (diğeri dijital iletişim).
Ekolün kurucusu Bateson'a göre tüm iletişimler iki tip enformasyon kapsar; bunlardan biri olaylar hakkındaki enformasyondur diğeri ise iletişim sırasında bireyler arasında oluşan ilişkiler hakkındaki enformasyondur. Bu anlamda her mesaj aynı zamanda bir içerik ve bir ilişkidir. Mesajın ilişkisel yanı ya da ilişkisel mesaj tipi iletişim hakkında bir iletişimdir (metacommunicatiori) ve bu anlamda ikinci bir mesaj gibi düşünülebilir.
Analojik iletişim işaret/gösterge ile anlamı arasında fiziksel veya sembolik benzerlik esasında bir ilişkinin bulunduğu iletişimdir. Sözel olmayan davranışlar (jestler ses tonu vücut pozisyonları konuşma sırasındaki duraklamalar veya aralar vs.) analojik iletişim örnekleri sayılabilir.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Angajman

Angajman (commitment) bireyin kendi davranışlarına bağlılığı bir başka deyişle birey ile edimleri arasındaki bağ şeklinde tanımlanabilir. Kiesler (1971) tarafından incelenen angajman olgusu ya hep ya hiç tarzında değil bireyin davranışlarını sahiplenme ya da onları benimseme düzeyi olarak kavramsallaştırılmıştır. Bireyin belirli bir edime angajmanı bu edimi özümleme derecesinin ifadesidir. Genel olarak bir kişinin fikir inanç ve duyguları değil davranış veya hareketleri tarafından bağlandığı (angaje edildiği) söylenebilir yani angajman sadece eylemler için söz konusudur.
Literatürde angajmanın kişinin tutumlarıyla ilişkisinden hareketle tutum yanlısı angajman ve tutum karşıtı angajmandan söz edilmektedir. Bunlardan birincisi kişinin problematik olmayan bir tarzda yani mevcut tutumları yönünde (pro) angajmanını ikincisi ise mevcut tutumlarına karşıt yönde (contre) angajmanını ifade etmektedir.
Angajman düzeyi ya da yoğunluğu davranışın yapıldığı ortam (başkalarının varlığı edimin kamusal olup olmaması) davranışın birey için önemi davranışın tekrarlanma veya değiştirilebilme imkanı gibi çeşitli değişkenlerden etkilenmektedir. Ama asıl önemli olan davranışı yapan bireyin (algıladığı) özgürlük düzeyidir angajmanın olabilmesi için kişinin mecbur edilmemesi özgür bırakılması veya özgürlük duygusu taşıması gereklidir.
Sosyal psikologlar angajman konusunda özgürlüğü de dereceli olarak görme eğilimindedir. Özgürlüğün derecelendirilmesi ödül veya ceza düzeyini yükseltme veya düşürme yoluyla ayarlanabilir. Angajman büyük ödül veya büyük ceza durumlarında değil özellikle az ödül veya az ceza durumlarında söz konusu olmaktadır.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Anomi

Anomi genel olarak sosyal bağın zayıflamasını ifade etmektedir. Ancak Parsons'ın modern çağdaş sosyal bilimin merkezi kavramlarından biri saydığı anomi kavramı sosyal bilimlerin tarihi boyunca farklı çağrışımlar ve anlamlarda kullanılmıştır.
Etimolojik olarak anomos (yasasız yasası olmayan) ve türevi anomia sözcüklerinden gelen anomi kavramı sözcük anlamıyla normsuz yasasız olma durumunu ifade etmektedir.
Ancak sosyologlar anominin kavramlaştırılmasında farklı bakış açıları sergilemektedir: Hangi yasa ve normların söz konusu olduğu yasa ve normların salt yokluğunun mu yoksa saygınlığının azalmasının ve karşı çıkılmasının mı söz konusu olduğu tek bir anominin mi olduğu yoksa pek çok anomiden mi söz edilebileceği gibi hususlarda farklılıklar gözlenmektedir.
Yine anomi çerçevesinde ele alınan olgularda da büyük bir çeşitlilik görülmektedir. Örneğin kolektif şiddet hareketlerinde bireysel pasiflik ve ilgisizlikte sınırsız istek ve tutkularda geleceğe yönelik umutların kaybında farklı normlar arası çatışmalarda toplumda ve kurumlarında normatif sistemin yıkılmasında eylem hedef ve amaçlarının belirsizliğinde anomiden söz edilmiştir (Besnard 1987).
Anomi konusuna eğilen teorisyenlerden Durkheim'a göre anomi kavramı genel bir deyişle bireylerin belirli bir toplumda insan davranışlarını düzenleyen ve idealleri yansıtan sosyal değerlerle ilişkisinin zayıflaması veya kopmasını ifade etmektedir.
Merton gibi diğer bazı sosyologlara göre ise toplumda entegrasyon aygıtları işlemediğinde anomi belirir. Anomi durumu sosyal normlardan sapma durumudur. Toplumun bireye önerdiği amaçlar ile bireyin bu amaçlara ulaşma konusunda genellikle sosyal statüsüne göre sahip olduğu meşru imkanlar birbiriyle uyuşmadığında anomi eğilimi güçlenir.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Anomik Kişilik Ölçeği

Anomi olgularının emprik düzeyde incelenmesi çerçevesinde Srole tarafından geliştirilen bu ölçek kişilerin sosyal entegrasyon düzeylerini belirlemeyi amaçlamaktadır.
1956 yılında geliştirilen ve 1960'lı yıllarda yaygın olarak kullanılan ancak daha sonraki yıllarda kavramsal arkaplanının zayıflığı nedeniyle eleştirilen Srol Ölçeği bireyin diğerleriyle ve toplumla ilişkilerini nasıl gördüğü üstünde odaklasan beş maddeli kısa bir ölçektir.
Ölçeğin anomiyi bir olgu olmaktan çıkarıp kişilerin bireysel ruh haline ilişkin bir değişkene dönüştürdüğü ve anemiden ziyade diğerlerinden kuşkuyu içeren genel umutsuzluk duygusunu ya da karamsarlığı Ölçtüğü üstelik soru yapısı itibariyle kişileri pozitif cevaplamaya ittiği ve bu nedenle de 'anomik' kişilerin oranını yapay olarak yükselttiği öne sürülmüştür (Mignot 2002).
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Anti-Psikiyatri

Anti-psikiyatri terimi genel olarak psikiyatri ve psikanalizin Ortodoks biçimine karşı 1955 ile 1975 yılları arasında gelişen eleştirel hareketi ifade etmektedir. David Cooper tarafından belirli bir bağlamda ortaya atılmış olan terim daha sonra anlam genişlemesine uğrayarak Batı dünyasında hakim psikiyatrik anlayış ve kurumlara radikal bir politik karşı çıkma hareketi şeklinde yayılmıştır: İngiltere'de David Cooper ve Ronald Laing ABD'de Thomas Szasz ve Gregory Bateson (Palo Alto Ekolü) İtalya'da Franco Basaglio vb. Michel Foucault ve Gilles Deleuze de Fransa'da anti-psikiyatrik karşı çıkışın farklı bir versiyonunu ortaya koymuşlardır.
Anti-psikiyatri bir bakıma kurumsal psikoterapinin mantıksal devamı olmuştur (Roudinesco ve Plon 1997): Zira kurumsal çerçevedeki psikolojik tedavi kötü durumdaki akıl hastanelerinin reformu ve terapi personeli ile hasta ilişkilerinin iyileştirilmesine çaba harcarken anti-psikiyatri akıl hastanesinin ve ruh hastası kavramının ortadan kalkmasını savunmuştur.
Roudinesco ve Plon'un belirttiğine göre anti-psikiyatri akımı Mary Barnes isimli bir hemşirenin serüvenini bayrak edinmiştir. Tedavisi imkansız bir şizofreni teşhisiyle 40 yaşlarındayken Kingsley Hail hastanesine kapatılan Mary Barnes orada 5 yıl boyunca kaldıktan sonra (bir bakıma sembolik olarak öldükten sonra) 'yeniden doğmuş' ressam olmuş ve kendi 'cehenneme yolculuk' ya da serüveninin kitabını yazmıştır.
Cooper daha sonra (1967) anti-psikiyatriyi bir ütopya olarak da konumlamaya ve ezilmiş halkların kurtuluş hareketi çerçevesine oturtmaya çalışmıştır: Komün hareketi sırasında "Ezenlerin saatine son; ezilenlerin saati geldi" tarzı sloganlarla duvar saatlerine ateş eden göstericileri saygıyla anmıştır. Anti-psikiyatri hareketi kısa sürmesine karşılık son derece etkili olmuştur.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Arketip

Arketipler Jung'un ifadesiyle kolektif bilinçaltının içerikleridir. Bir tür ilkel atavi imajlar diyebileceğimiz arketipler davranışlarımızı yönlendirir ve folklor malzemesi sanat eseri masal ve efsane gibi kişisel veya kolektif üretimleri etkiler.
Bu nedenle terapi veya formasyon gruplarının çalışmalarında Grek ve Roma Doğu Musevi Hıristiyan ve İslam mitolojilerinin temel folklor figürlerine dayanılarak grup söylemlerinin analizi yapılmaktadır.
Örneğin Yunus Peygamber ve Yunus Balığı Ödip ve Babanın Ölümü Kronos'un Kendi Çocuklarını Yemesi Kaybolan Cennet Graal Efsanesi Ebedi Dönüş Ölümlü-Ölümsüz İkizi Habil ve Kabil gibi figürler söylemlerin deşifre edilmesinde kullanılmaktadır.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Ashby Yasası

Sibernetik teorisyenlerinden W. R. Ashby (1958) tarafından karmaşık organizmaların (insan makine ekipman seti vb.) özelliklen konusunda ortaya atılan bu yasa organizma ile çevrenin etkileşiminde organizmanın çevresel mesajlara veya uyaranlara karşılık verme kapasitesini ifade etmektedir.
Ashby'e göre "bir organizma için bozucu etkenlerin türlülüğü ne kadar büyük ve kabul edilebilir durumların türlülüğü ne kadar küçükse organizmanın tepki yeteneği o kadar büyük olmalıdır". Ashby yasası sibernetik sistemlerde entropiyle mücadele etmenin temel ilkesi olarak nitelendirilebilir.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Ayna Benlik

Ayna benlik (looking-glass şelf) kavramı benliğin kişiler arası ilişkiler içersinde ve diğerlerinin tepkilerine göre oluştuğunu vurgulayan benlik anlayışının anahtar kavramlarından biridir. Ayna benlik kavramı teorik temellerini Hegel'in Efendi-Köle Diyalektiğinde ve Cooley ile Mead'in benlik anlayışlarında bulmaktadır.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Ayna Etkisi

Literatürde diyadik etki olarak adlandırılan bu olgu bir çift ya da ikili oluşturan bireylerden birinin davranışının diğerinde benzeri davranışı meydana getirme eğilimidir. Bu terim genellikle kendini açma olgusunun karşılıklılığını ifade etmek için kullanılmaktadır.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Ayrımcılık

Ayrımcılık (discrimination) Latince ayırma anlamına gelen discriminatio sözcüğünden gelmektedir. Terim felsefi (doğruyu yanlıştan ayırma) ekonomik (fiyatların ayrımı) kullanımları dışında toplum alanına aktarıldığında avantajsız bazı sosyal kesimlerin deri rengi isim farkı cinsiyet din gibi nedenlerle ayrımını ifade etmekte ve ideolojik bir konotasyon kazanmaktadır.
Ayrımcılık sosyal psikoloji vokabülerinde bir bireyin sadece belirli bir gruba aidiyeti dolayısıyla olumsuz muamele ve davranışlara maruz kalması olgusunu ifade etmektedir Ayrımcılık önyargıların davranışa dönüşmesi olarak tanımlanabilir.
Ayrımcılık farklı konularda ve farklı gruplara karşı söz konusu olabilir: Örneğin etnik ayrımcılık yabancı veya göçmen işçi düşmanlığı mezhepçilik cinsiyetçilik vb.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Azınlık Etkisi

Küçük gruplarda azınlık etkisi (minority social influence) başta Moscovici (1969 1976) olmak üzere çeşitli sosyal psikologlar (Lage Naffrechoux Nemeth Wachtler Paicheler vb.) tarafından incelenmiş ve kavramsallaştırılmıştır.
Moscovici'ye göre toplumun bireyleri genel bir modele uyma yönündeki tüm zorlamalarına rağmen azınlıklar ve sapanlar bazen yeni yaşama düşünme davranma tarzları yaratmayı ve çoğunluğun bunlara katılmasını sağlamayı başarmaktadır. Bu olgu psikolojide hakim olan işlevselci anlayışın dışında ele alınmalıdır. Bu anlayışta birey veya grup davranışı onun sistem ya da çevre içinde yer almasına yöneliktir. Bireyin uyması gereken koşullar belirli; gerçeklik tek biçimli; uyulacak normlar herkes için geçerlidir. Normu izleyenlerin davranışı işlevsel ve uyumlu sayılır.
Oysa Moscovici'nin genetik model dediği ikinci bir yaklaşım mümkündür. Burada çevre ve formel/enformel sistemler birer veri gibi düşünülmez bunlar onlara katılanlar ve onlarla birlikte yaşayanlar tarafından tanımlanır ve üretilir. Genetik model sosyal gerçekliği bir veri gibi değil inşa edilmiş olarak görür; birey ve grup arasında karşılıklı bağımlılığın bulunduğunu grupta etkileşim olduğunu varsayar; olaylara denge açısından değil çatışma açısından bakar.
Moscovici'nin anlayışı birkaç temel ilkede özetlenebilir: Birincisi her üye grup içindeki mertebesinden bağımsız olarak etkinin potansiyel bir hedefi ve kaynağıdır. Etki çoğunluktan azınlığa ve azınlıktan çoğunluğa olmak üzere iki yönde de işler. İkincisi sosyal kontrol kadar sosyal değişme de etkinin bir hedefidir.
Tüm toplumlar tanımlan gereği heterojendir. Gruplar arasında amaç ve eylem yolları bakımından farklar vardır. Sosyal kontrol ve sosyal değişme iki önemli güç olarak sosyal alanın çeşitli kesimlerinde birbirini bazen tamamlar. Üçüncüsü; etki süreci çatışmaların üretimine ve çözümüne doğrudan bağlıdır.
Çatışma etkinin zorunlu koşuludur. Dördüncü olarak; bir birey veya alt-grubun grubu etkilemesinde temel başarı faktörü davranış stilidir. Beşinci olarak; etki süreci objektiflik tercih ve orijinallik normları tarafından belirlenir. Nihayet etki biçimleri arasında uymadan başka standardizasyonu ve yeniliği saymak gerekir.
Standardizasyon bireylerarası etkileşimin bu bireylerin görüşlerinin tesviyesi ve kompromi ile sonuçlanması durumunda; yenilik ise yukarıdan (liderin dayatması) veya aşağıdan (azınlık etkisi) gelen taleplerle yeni görüşlerin öne çıkması durumunda söz konusudur.
Bu perspektifte azınlık terimi bir grupta çoğunluktan farklı birtakım ortak yargı değer davranış ve görüşlere sahip olan küçük bir alt grubu (grubun yansından az sayıda kişiden oluşan bir fraksiyon) nitelendirmekle birlikte burada alt-grubun mutlak bir marjinalliği söz konusu değildir; çünkü günlük yaşamda bireyler çeşitli ortamlarda bulunur ve pek çok referans grubuna mensupturlar. Bir alt grup bir grupta azınlıkta iken diğerinde çoğunlukta olabilir. Bu alt grup için hangi referans grubu "hayati" nitelikte ya da önemli ise buna göre azınlık veya çoğunlukta olmasından söz edilir (Doms ve Moscovici 1984).
Azınlıklar sosyal olarak görünür bir değişmeye yol açmasalar bile bireylerin algı veya yargılarını değiştirebilir. Pek çok kişi grup halindeyken çoğunluk etkisine uyma gösterip tek başına kaldığında tekrar eski pozisyonuna dönebilir; burada sanki grup halindeyken kolektif kimliğe bağlanış ve daha sonra tekilliğine dönüş söz konusudur. "Azınlıkların kimliği sosyal olarak tanınmak ve görünür hale gelmek üzere giriştikleri etkinliklerde ve farklılıklarının talebi ve bilinci içersinde oluşmaktadır" (Aebischer ve Oberle 1990). Azınlık bireyleri için farklılıklarında sosyal olarak tanınmak etkinin dinamiğini oluşturur.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Başarı Güdüsü

Motivasyon çalışmalarında insanın temel güdüleri arasında sayılan başarı güdüsü (need for achievemeni) kabaca bir işi en iyi şekilde yapma eğilimi olarak tanımlanabilir. Psikolojik temelli modernleşme teorisyenlerinden McClelland (1961) başarı güdüsünün belirli bir toplumdaki dağılım ve düzeyinin modernleşme olgusunu ve ekonomik kalkınmayı açıklayan temel faktör olduğunu öne sürmüştür.
 
Üst